I love you. | Sizi seviyorum. |
ay lav yu | |
I shall love you. | Sizi seveceğim. |
ay şöl lav yu | |
He forgives my fault. | Suçumu affediyor, (erk) |
hi for’givs may folt | |
He will forgive my fault. | Suçumu affedecek. |
hi uil for’giv may folt | |
She forbids me to see her. | Kendisini (kad.) görmemi |
şî for’bids mi tu si hör | menediyor. |
She will forbid me to see her. | Kendisini görmemi menedecek. |
şî uil for’bid mi tu si hör | |
We fly by plane. | Uçak ile gidiyoruz |
ui flay bay pleyn | (uçuyoruz). |
We shall fly by plane. | Uçak ile gideceğiz |
uî şöl flay bay pleyn | (uçacağız). |
You fight for your country. | Yurdunuz için savaşıyorsunuz. |
yu fayt for yur kan’tri |
You will fight for your country. | Yurdunuz için savaşacaksınız. |
yu uil fayt for yur kan’tri | |
They believe my ward. | Sözüme inanıyorlar. |
dhey bilîv may uörd | |
They will believe my word. | Sözüme inanacaklar. |
they uil bilîv may uörd |
KURAL 16 — Gördüğünüz gibi, bir fiilin gelecek zamanını çekmek için, tekil ve çoğul 1 inci şahsa (shall), öbür şahıslara (will) yardımcı fiilleri eklenir. |
again (egen) yeniden, yine, alone (alön) tek başına, await, to (tu e’uet) beklemek, car (kar) otomobil, drive, to (tu drayv) oto v.b. kullanmak, driver (dray’vır) şoför, ever (ev’ır) dalma; hiç. fair (fer) dürüst; fuar, far (far) uzak fault (folt) kabahat, suç. favour (fe’vır) lütuf, iyilik, fight, to (tu fayt) savaşmak, fountain (faun’tân) çeşme | grant, to (tu grant) bağışlamak, fly, to (tu flay) uçmak, forever (for’evır) temelli, daimî, plane (plen) uçak, really (rî’li) gerçekten remain, to (tu ri’men) kalmak, rely, to (tu ri’lay) güvenmek, share (şer) pay, hisse, secret (si’krıt) sır, gizem, tree (trî) ağaç, use, to (tu yuz) kullanmak, upon (apon) üstünde, üstüne, to be afraid (tu bi e’fred) korkmak. |
I shall not speak to my friend. | Arkadaşımla konuşmayacağım. |
Will you drive your car? | Otomobilinizi kullanacak |
mısınız? | |
No, my driver will do it. | Hayır, şoförüm kullanacak. |
Will you remain here for ever? | Burada devamlı mı kalacaksınız? |
No, I shall go in a fortnight. Hayır, onbeş güne kadar gideceğim. | |
Slıall I see you again before you go? | Gitmeden, sizi tekrar görecek miyim? |
Yes, I shall come to see you. | Evet, sizi görmeğe geleceğim. |
You will pay your share. | Siz hissenizi ödeyeceksiniz. |
She will rely upon me. | O (kad.) bana güvenecek. |
To-morrow morning we shall rise early. | Yarm sabah erkenden kalkacağız. |
The will say nothing to you. | Onlar size bir şey söylemeyecekler. |
I shall await you next week. | Sizi gelecek hafta bekliyeceğim. |
Will you be at home this Bu akşam evde olacak evening? mısınız? | |
I shall be at home at 5 o’clock. | Saat 5 te evde olacağım. |
When will you read my book? | Kitabımı ne zaman okuyacaksınız? |
We shall go far from here. | Burada uzaklara gideceğiz. |
Are you going together? | Beraber mi gidiyorsunuz? |
No, she will go alone. | Hayır, o (kad.) yalnız gide- ğiz. |
IDIOMS |
I am afraid it is too late now. | Artık çok geç olmasından korkarım. |
ay em efred it is tu leyt nao | |
Let me see what you are doing. | Ne yaptığınızı göreyim. |
let mî si uot yu ar duing |
No, I shall go in a fortnight. Hayır, on beş güne kadar gi- | |
deceğim. | |
Slıall I see you again before you go? | Gitmeden, sizi tekrar görecek miyim? |
Yes, I shall come to see you. | Evet, sizi görmeğe geleceğim. |
You will pay your share. | Siz hissenizi ödeyeceksiniz. |
She will rely upon me. | O (kad.) bana güvenecek. |
To-morrow morning we shall rise early. | Yarm sabah erkenden kalkacağız. |
The will say nothing to you. | Onlar size bir şey söylemeyecekler. |
I shall await you next week. | Sizi gelecek hafta bekliyeceğim. |
Will you be at home this Bu akşam evde olacak evening? mısınız? | |
I shall be at home at 5 o’clock. | Saat 5 te evde olacağım. |
When will you read my book? | Kitabımı ne zaman okuyacaksınız? |
We shall go far from here. | Burada uzaklara gideceğiz. |
Are you going together? | Beraber mi gidiyorsunuz? |
No, she will go alone. | Hayır, o (kad.) yalnız gideceğiz. |
What do you say about it? | Ne dersin buna? |
uot du yu sey abaut it | |
Will you grant me a favour?Bana bir iyilik yapar | |
uil yu grant mi e fey’vir | mısınız? |
Have you been to see the Symrna Fair? | İzmir Fuarını görmeğe gittiniz mi? |
hev yu bin tu si dhî smir’na fer | |
Do you really think so? | Cidden böyle sanıyor musunuz? |
du yu ri’li dhink so |
EGZERSİZ 42 — Aşağıdaki cümleleri gelecek zamana çeviriniz. Örnek: I shall leam my lesson. I learn my lesson. — We eat apples. — You repent your fault. — I win the game. — He sells his goods. — They remember what I said. — She loves her cousin — He rises early but she rises late. — We give money to the poor. — You forget your promise. — She sends me to the shop. — They invite me to the movies. — We drive the carriage. — You play and we work. — I tell you my secret. :— We know your secret. — He pays his debt. — I am happy. — You are afraid of me. |
Ara sıra geçmiş dersleri gözden geçirmekte yarar vardır.
OKUMA: |
Jack! Jack! A little boy, named Jack, had received a parrot from his father, as a New-Year’s gift. The bird’s wings were red and blue, and its body as green as grass. The parrot could speak a little and was able to repeat its young master’s name in a few days: «Jack! Jack!». One evening as Jack was playing with the parrot instead of studying his lessons, his father asked him: “Why don’t you study?’ “I cannot, father, I lost my book.” “Who hid your book? asket the father. Jack was going to answer: “I don’t know!” when a voice cried behind him: “Jack! Jack!” |
as a New-Year’s gift: yıl başı armağanı olarak, as green as grass: ot kadar yeşil, a little : azıcık — the parrot could speak a little : papağan azıcık konuşabiliyordu. he was able : muktedirdi — he was able to repeat, tekrarlamaya muktedirdi. its young master’s name: onun genç sahibinin adı. |
in a few days (in e fyu deys): birkaç gün içinde, as Jack was playing : Jack oynamakta iken. instead of studying (insted of stad’iying): derse çalı şacağı yerde. hid (hid): to hide hayd) fiilinin geçmiş zamanıdır, saklamak. was going to answer-, cevap vermek üzereydi. İngilizce, to cry hem ağlamak, hem bağırmayı anlatır; burada tabiî olarak bağırmak anlatılmaktadır. |
https://blog.ingilizceceviri.org/25th-lesson-25-nci-ingilizce-ders