İngilizce Konu Anlatımı ve Notlar – 1

VOCABULARY

againyinemiddayöğleyin
an alarm-clockçalar saata minutebir dakika
a.m.sabahnearlyhemen hemen
anotherbir başkaa nightgece
a clocksaat (eşya)o’clocksaat (zaman)
a curtainperdeto openaçmak
earlyerkenpastgeçe
an eggyumurtap.m.öğleden sonra
exactlytamı tamınato pushitmek
a facesuratto sleepuyumak
fasthızslowyavaş
to get upkalkmakto turn offkapatmak
to go to sleepuyumakunkindkırıcı
lategeçto wake upuyanmak
laterdaha geçyesterdaydün

WORDS AND PHRASES:
How to tell the time (continued).Saat nasıl söylenir (devam).
What time is it ? What’s the time ?Saat kaç ?
Can you tell me the time ?Bana saati söyleyebilir misiniz ?
What time do you make ?Saatiniz kaç ?
There are sixty seconds in one minute.Bir dakikada altmış saniye vardır.
there are sixty minutes in one hour.Bir saatte altmış dakika vardır.
How many hours are there in a day ?Bir günde kaç saat var ?
It’s nine. It’s nine o’clock.Saat dokuz. Saat dokuz. .

Not 1 : o’clock, (duvardaki) saatte anlamında kısaltma. Cümleden atılabilir. Not 2: İngilizce’de saatler hep 12’ye kadar sayılır. Saat 2 dediğinizde, gece mi, gündüz mü olduğunun anlaşılması için, a.m. (öğlene kadar) ve p.m. (öğlenden gece yarısına kadar) harfleri kullanılır. Yani p.m. olanlar günün ikinci varışındaki saatlerdir.örnekler:

The train leaves at 8 p.m.Tren akşam 8’de kalkıyor.
This is the 9 a.m. news.Bu sabah 9 haberleridir.
5 geceden bucuğa kadarki saatler aşağıdaki gibi söylenir:
It’s five (minutes) past one.Biri beş geçiyor.
It’s ten past two.İkiyi on geçiyor.
It’s a quarter past three.Üçü çeyrek geçiyor.
It’s twenty past four.Dördü yirmi geçiyor.
It’s twenty-five past five.Beşi yirmi beş geçiyor.
It’s half past six.Altı buçuk.
Yirmi beş kaladan beş kalaya kadarki saatler de aşağıdaki gibi söylenir:
It’s twenty-five to seven.Yediye yirmi beş var.
It’s twenty to eight.Sekize yirmi var.
If s a quarter to nine.Dokuza çeyrek var.
It’s ten to ten.Ona on var.
It’s five to eleven.On bire beş var.
Şunlara da dikkat edelim :
The train leaves at a quarter past.Tren çeyrek geçe kalkıyor.
The bus arrives at a quarter to.Otobüs çeyrek kala geliyor.
Usually, 1 get up at 7 in the morning.Genellikle sabah 7’de kalkarım.
1 go do bed at 11 at night.Geceleri 11’de yatarım.
I come back at 5 in the afternoon.öğleden sonra 5’de dönerim.
It’s nearly half past.Saat hemen hemen buçuk oldu.
He leaves his office about six.Bürosundan altı sularında çıkar.
It’s exactly five past one.Biri tam beş geçiyor.
My watch says seven past one.Saatim biri yedi geçiyor.
Your clock is fast.Sizin saatiniz ileri.
Is my watch slow ?Benim saatim geri mi ?
The kitchen clock is right.Mutfak saati doğru.

Resmi saatler size aşağıdaki gibi verilir:

3.15 a.m.three fifteen a.m.
6.40 p.m.six forty p.m.
8.55 a.m.eight fifty-five a.m.
The 7.05 trainThe seven five train (Yediyi beş geçe treni)

CONVERSATION

(Helen, John! uyandırmakta zorluk çekiyor.)

JOHN    Why are you pushing me ?

HELEN    What’s the time, John ?

JOHN    My watch says a quarter to seven.

HELEN    Is that all ? I’m sure it’s later. The alarm-clock says five to seven.

JOHN    My watch is always right.

HELEN    I’m sure it’s at least ten minutes slow.

JOHN    Go to sleep again, Helen.

HELEN    No, if s time to get up.

JOHN    Time for you to get up, perhaps, but not for me…Shut those curtains!

The sun is shining on my face.

HELEN    That’s why I’m opening them.

JOHN    You are unkind. Don’t you understand that I’m tired, after our late evening yesterday ?

HELEN    Poof! Why are you tired ? I’m not tired. (Saat çalar)

JOHN    Oh, turn that thing off!

HELEN    Well, now it really is time to get up.

JOHN    Seven o’clock is too early to get up ! I want to sleep for another hour.

HELEN    Come on John, wake up. Bacon and eggs for breakfast.

JOHN    Oh, yes * I like these English breakfasts.

Practise sentences for lessons 20 and 21:

I have part of my money at home, and part of it in the bank… He brings some of his friends home for dinner…Most of my friends are men, but a few of them are women…Half this office is my father’s and half of it is mine…He spends half an hour at lunch…Our office Is on this side of London; yours is on the other side…There are twenty-four hours in a day, and sixty minutes in an hour.Jt is six o’clock in the morning…lts half past seven in the evening…lfs a quarter to eleven at night…lt’s exactly three minutes past four in the afternoon…

NOTES

STRESS

–    2 : exactly, o’clock, arrive, another, eleven

–    Kelimenin önüne gelen olumsuz eki [un-] vurgulu söylenir; bu tür yapılandırılan olumsuzlar (unkind gibi) iki hecesi vurgulu kelimeler olurlar: ‘un’kind.

INTONATION

– Konuşma sırasında bazı kelimeler önem kazanır, bazı fiil ya da zamirler cümlenin vurgusunu taşır. Bunlar daha kuvveti, daha uzun telaffuz edilir, ses de bunlarda, diğer hecelere göre biraz yükselir.

Yazılı metinlerde böyle durumlar genellikle siyah yazıyla ya da italikle belirtilir, el yazılarında ise altı çizilir:

You are unkind! I’m not tired! It really is time to get up 1 SPELLING

Another kelimesi tek kelime olarak yazılır GRAMMAR

-Emfati yapısında cümle vurgusu is üzerinde görülmektedir. Really zarfı it ‘le is’in arasına konulmuştur.

Oysa To be fiiliyle kullanıldığında ise, zarf genellikle fiilden sonra gelir. Şunları karşılaştıralım :

It’s really time to get up.    Aslında kalkma zamanı.

It really is time to get up.    Evet, işte gerçekten kalkma zamanı.

Later kelimesi late’in karşılaştırma formudur, yani daha geç anlamına gelir. Sıfatların daha formunu sonlarına aldıkları -er ekiyle oluşturacaklarını ilerde göreceğiz.

Turn that thing off: Burada fiilin yaptığı iş nesneye dönüktür. Yani that thing’e. Oysa sona gelen zarf parçacığı bu eylemin sonucunu belirtmektedir. Başka eylemler için de şöyle diyebiliriz :

Push that thing down.    Aşağıya it o şeyi.

Pull that thing out.    Çek, çıkar o şeyi.

Turn it on.    Aç şunu.(düğmesini çevirerek)

It’s time for you to get up: it’s time’ in ardından fiilin mastar hali gelmektedir. Burada özne, eğer zamirse, tümleç durumuna düşer:

It’s time for the baby to go to bed. Bebeğin yatma zamanı geldi.

It’s time for me to go.    Benim gitme zamanım geldi.

It’s time for her to* phone them. (Onun) Onlara telefon etme zamanı geldi.